“Evren öyle güzel tasarlanmıştır ki varmak için çıktığımız yol, gitmek istediğimiz yer neresi olursa olsun, yola çıkma cesaretini gösterebilen ve kendine samimi olan herkesi özüne yaklaştırır… Çıkacağın yolculuk seni sana götürecek.” Aeden’i okurken Azra Kohen’in bu satırlarında beni Asya’ya uzun bir yolculuğa götüren kalbimin sesini duydum. İki buçuk sene önceydi. Bilgisayarın önünde birkaç markanın web içeriklerini hazırlamakla ve düzenlemekle meşguldüm. Yaşamın çağrısını omurgamdaki ağrıda ve acıda bulacağımı anlamamıştım. Hayat, anlamayınca bana çarparak öğretti. Zira insan, en kolay acı yolu ile öğreniyor. Peki, bu yol sonra nereye götürüyor?

Parayı Kendine Engel Görüp Yola Çıkmaktan Vazgeçenlere Gelsin

2015’in Aralık ayında başlayıp Hindistan, Tayland, Kamboçya derken 2017’nin Mart ayında şifa yolu serüveni için yaptığım birikimin sonuna gelmiştim. O esnada Bangkok’taydım, ya Türkiye’ye dönüş bileti alıp dönecektim ya da tek yön Katmandu biletim, banka hesabımda 690 TL, elimde bir yoga aşramının adresi, şifa yolundaki ustaların yaşam hikayelerinden aldığım ilham ile Nepal’e gidecektim. Bu düşüncelerin verdiği endişeyle öyle doldum ki oturup hepsini döktüm. Şifalı bir dünyanın mümkün olacağına inandım. Arkamda sadece sırtımın olmasına dayanarak bildiğim tüm mecralarda paylaşmaya başladım: “Bir hayalin peşinde Nepal’e gidiyorum. Sağlık imkanlarına erişimi olmayan hastalara gönüllü şifa çalışmaları yapacağım; bütünsel sağlık anlatacağım. Karşılığında da katılımcılarla video ve fotoğraf çekip röportaj yapacağım. Tüm bunlar bir kitap haline gelecek. Bu sözlerimin garantisi ise sadece yaşam.” Yaşama inandım ve yola koyuldum. Uçağın tekerleri Katmandu topraklarına değdiği anda kalbime iniş yaptığımın henüz farkında değildim. 2015’in Aralık ayından beri yollarda yıktığım kendimi yeniden inşa etme düşüncesiyle Katmandu’daydım.

İlk Şaşkınlık ve Ötesi: Katmandu ve Berisi

Eski bir tren garında olduğumu hissettiren Tribhuvan Havaalanı’ndan dışarı adım atınca Katmandu’nun da benim gibi inşa edilmesi gerektiğini gördüm. Koca şehir yapım aşamasındaydı. Tozdan topraktan korunmak için yüzümden maske, gözümden güneş gözlüğü eksik olmadı. Neyse ki yoga aşramı tozdan uzak Godawari bölgesinde otuz hanenin olduğu Tanchintar Köyü’ndeydi. İlk günlerde aşramın olduğu yamaçtan bakarken kendimi hiçliğin ortasında eğreti “bir şey” gibi hissettim. Dağın ortasında kapısı açık bir odada uyuyordum. Tuvaletleri temizliyordum; yemek yapıyordum. Bazen de misafirlerin yataklarını yapıyordum. Mola verdiğimde ise yamaçtan aşağı serpiştirilmiş kibrit kutusu şeklindeki kulübelerde yaşayan insanların günlük hayatlarını gözlemliyordum. Aşramda yolu kesişen misafirlerin ortak noktası, herkesin bir arayış içinde olmasıydı. Misafirlerle sık sık bire bir şifa çalışmaları, zaman zaman da Tay masajı çalıştayları yapıyordum. Bunlar genellikle beden ve enerji çalışmasını bir arada uyguladığım fiziksel, zihinsel ve ruhsal denge sağlayan bütünsel çalışmalar
oluyordu.

Yokuş Yukarı Yaşayan Kadınların Sırtında Taşıdıkları Hayatlarla Tanışıyorum

Yaşamın benim için en iyisini hazırladığından emindim. Bir gün aşramın etrafında dolaşırken yakında bir evde benim yaşlarımda bir kadının hamur pişirdiğini gördüm. Bak sen şu işe! İngilizce konuşmaya başladı benle. Niye orada olduğumu anlattım. Beni pişirdiği hamurların yanına oturttu; bir de çay koydu. Sonra annesi geldi. Anne, çapraz evdeki kadına seslendi ve sonraki beş dakika içinde etrafımda bir kadın güruhu oluştu. O günden itibaren bu yol başka türlü bir hal aldı. Seanslarda çoğunlukla Tay beden çalışması ve traksiyon teknikleri uyguluyordum. Seansın ortasında içeriye tavuk giriyordu; arka fonda inek sesleri yükseliyordu. Bazen pencereden bir fare uğruyordu; bakınıp gidiyordu.
Daha sonra bu yol Katmandu’nun içinde bir kliniğe uzandı. Tayland’dan gönüllü bir arkadaşım daha geldi. Orada bir fizyoterapist ile beraber çalıştık. Tay tıbbında kullanılan kas gevşetici yağ ve merhemlerden yaptık. Cüzzam tedavisi görmüş, özel ihtiyaçları olan kadınlarla beden farkındalığı ve ‘kendini iyileştirme’ çalışmaları yürüttük. İşte burası Nepal. ‘Yaşamın Çarkı’ burada köylü kadınların sırtında dönüyordu ve ben; Depremde evinin enkazını kaldırırken beli kayan bir kadının topallamasında, Günlüğü 500 rupiye (yaklaşık 18 TL) günde yedi saat tarlada çalışan ve boyu kadar çuval taşıyan kadınların J şeklindeki omurgasında, Kocası kuma getiren kadının iki çocuğuyla evden kaçıp kendine yeni bir yaşam kurma çabasında, Zorla evlendirilen kadının düğününde düşen gözyaşında, Bana Didi, yani Nepalce’de kızkardeş, diye seslenen kadınların samimiyetinde, Sırtındaki bohçaya doldurduğu prezervatiflerle kapı kapı gezip köyünde bilinçlendirme çalışması yapan kadında, Dağların yamaçlarında yokuş yukarı yaşayan kadınların hayatlarında, Klinikte cüzzam tedavisi görmüş, özel ihtiyaçları olan hastalarda, Sevgi ve merhametin örüldüğü kız çocuklarının ve kadınların hikayelerinde kendi kalbimin hikayesini buldum.

Yaşadığımı Hissettirenlerde Bugün

Toplamda 25 katılımcı olmuştu ama bu süreçte şifalanan kişi sayısını takip edemedim. Çünkü küçük ölçekte yapılan bir iyiliğin nerelere ulaşabileceğini ölçmeye algım yetmiyordu. Fakat şunu biliyorum ki bu macera, dünyanın unuttuğu bir köydeki yaşamlardan kesitler paylaşırken Almanya’dan bunu okuyan birinin kendine derman bulması gibi zincirleme bir reaksiyonla yaşamlara dokundu. Kalbimi ortaya koyarak gerçekleştirdiğim bir hayal ile Belçika’dan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Avusturalya’dan, Çin’den, Almanya’dan, İngiltere’den, Türkiye’den, Amerika’dan ve daha birçok ülkeden insanların iyi niyetinin temsili oldum. Nepal’de bulduğum sevgiyi dünyanın başka yerlerine iletmeye aracı oldum. Bir oldum; bütün oldum; hiç oldum. Yaşadığımı hissettirenlerde bugün bir şifa yolu serüveni vardı.

 

 

 

Fotoğraflar

Comments are closed.